Büyük Ağrı İsyanı ve İran'ın İsyandaki Etkisi (1926-1930)
1880’lerden
itibaren Batılı devletlerle beraber hareket ederek Osmanlı Devletine karşı
başkaldıran Ermeni ve bazı Kürt aşiretleri, belirli aralıklarla özellikle Doğu
Anadolu bölgesinde bir dizi terör faaliyetlerine girişerek bölgenin sürekli
olarak kaos ortamında kalmasına neden olmuşlardır. 1.Dünya Savaşı sırasında,
1915 tarihinde Ermenilere uygulanan “Tehcir” politikası sonucu bölge üzerindeki
Ermeni terör faaliyetleri biraz azalsa da, bölge sınırları içerisindeki Kürt
gruplar, dış destekçileriyle birlikte gerek Osmanlı gerekse yeni kurulan
Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı silahlı faaliyette bulunmuşlardır. Elbette
Ermenilerin sınırlarımız dışına tehciri Ermenileri “Büyük Ermenistan” ı kurma
hayalinden vazgeçirememiş, bununla birlikte çeşitli Kürt gruplarda “Kürdistan”
kurma girişimleriyle birlikte Ermenilerle faaliyetlerine devam etmişlerdir.
1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu tarihten itibaren devam
eden süreçte Doğu’daki Kürt grupların çıkardığı isyanlarla sadece Kürt
gruplarla değil bilahare Ermeni ve İngilizlerle de savaşına dolaylı olarak
devam etmiştir. İngiltere’nin önderliğinde Fransa, Rusya ve İran’ın destekleri
sonucu 1927 yılında İran’da “Hoybun Cemiyeti” kurularak Ermeni ve çeşitli Kürt
gruplar faaliyetlerine tekrar başlamışlardır.
Cumhuriyet’in
geniş kapsamlı ilk isyanı olan Şeyh Said isyanı sonrası Türkiye’den kaçarak
İran, Irak ve Suriye’ye sığınan Kürt eşkıya liderleri İngilizlerin desteğiyle
birlikte Ermeni komitacılarla beraber Hoybun Cemiyetini kurdular. 1927 yılında
Irak’ın Revanduz şehrinde kurulan bu örgütün ilk toplantısı İngiliz Kumandan
C.J. Edmonds’un bilgisi dahilinde gerçekleştirildi. Toplantıda Türkiye’ye karşı
başlatılacak isyan hareketi planlanmış, Şemdinli-Yüksekova’dan başlayarak Van’a
kadar olan bölgenin ele geçirilmesiyle İngilizlerin vaat ettikleri para ve
silah yardımının sağlanması mutabakatına varılmıştır.
Hamidiye
alaylarının tasfiyesinin ardından bölgedeki otorite boşluğundan faydalanan Kürt
gruplar özellikle 1915-1930 tarihleri arasında eşkıyalık faaliyetlerine
başlamışlardır. Ankara Hükümeti’nin gerek askeri gerekse aşiretleri yanına
çekmek suretiyle giriştiği faaliyetler isyanları azaltsa da durduramamıştır.
Şeyh Sait isyanının bastırılmasından 1 yıl sonra eski Osmanlı subaylarından
İhsan Nuri önderliğinde 1926 yılının 16 Mayısında Ağrı’da başlayan ve yaklaşık
4 yıl süren isyan Cumhuriyet tarihinin en uzun isyanı olma özelliğine sahipti.
İsyan ilk başta Ağrı’da başlasa da daha sonra etki alanını genişletip Dersim
gibi çevre illere de sıçramıştır.
Ağrı
isyanının çıkışı ve 4 yıl gibi uzun bir süre devam etmesinde isyancıların
İngiltere-İran desteğini sağlamaları etkili olmuştur. İsyanın uzun sürmesinde
bir diğer etken ise hükümet güçlerinin isyancıların üzerlerine geldiği zaman
Ağrı Dağı’nın sarp bölgelerinden İran’a kolaylıkla geçebilmeleridir. Bu sebeple
Ankara Hükümeti, Tahran yönetimine baskı yaparak isyancılara yardım
etmemelerini istemiştir. İki ülke arasında bu konu üzerine 22 Nisan 1926
tarihinde “Türkiye-İran Dostluk ve Güvenlik Antlaşması” imzalanmıştır.
Olayların
tam anlamıyla kontrol altına alınamaması ve isyancı grupların İran’a
geçişlerinin devamı üzerine Ankara Hükümeti Tahran yönetimini uyarmış ve
neticesinde 15 Haziran 1928 tarihinde yeni bir protokol daha imzalanmıştır.
Tahran yönetimi bu protokole riayet edeceğini ve isyancıların İran’a
geçişlerini engelleyeceklerini taahhüt etmiştir.
İmzalanan
antlaşma ve dostluk protokolü sayesinde asilerin faaliyetleri kontrol atına
alınabilmişti. Ancak İran’a kaçışlar hala devam etmekteydi. 1926 yılında
Doğubeyazıt Kalecik köyünde başlayan isyan sırasında 28.Jandarma Alayına bağlı
birliklerin Demirkapı’da asilere yenilmesi üzerine 3.Ordu Müfettişliği harekat
planı hazırlamıştı. Bu plana göre 16 Haziran’da Küçük Ağrı Dağı civarına ulaşan
birlikler, küçük grupları kontrol altına aldılarsa da ana gruba ulaşamamıştı.
Nedeni ise ordunun geldiğini öğrenen grupların hızlıca İran’a kaçmalarıydı.
24-25 Ağustos 1927’de 3.Ordu Müfettişliğince hazırlanan raporda halen Ağrı’da
bulunan ve tahmini 800 kişi oldukları belirlenen isyancıların İran’a
kaçabilecekleri, Tahran yönetimiyle bağlantıya geçip gerekli işlemlerin
yapılması ve isyancıların İran’a kaçmaması gerektiği vurgulanmıştı. 10 Eylül’de
başlayan harekatta 9.Kolordu birlikleri Ağrı Dağı’na doğru taarruza başlamış,
15 Eylül’de asilerin İran’a geçebilecekleri istihbaratına karşın birlikler
sınır hattına sevk edilmiştir. Sınır hattında çıkan çatışmalarda Türk askeri
kayıplar verse de isyancıların bir kısmı ortadan kaldırılmıştır. Coğrafi
şartlar nedeniyle birliklerin geri çekilmesini fırsat bilen asi gruplar kısa
süre içerisinde faaliyetlerine tekrar başlamışlardır. Bu dönemde Ağrı’nın
Bağımsız Kürdistan içerisinde bir vilayet ilan edilmesi ve Celali Aşiret Reisi
İbrahim Heski’nin Hoybun Cemiyeti tarafından Ağrı Valisi olarak atanması süreç
içerisinde gelişen olaylardır.
1930
Haziran ayında Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan toplantıda Ağrı’ya
büyük bir operasyon yapma kararı alınmıştır. Bu tarihten itibaren başlayacak
harekat ertesi yılda devam edecek şekilde planlanmış ve bölgenin asilerden
temizlenmesi hedeflenmiştir. Alınan karar gereği 4 Eylül 1930 tarihinde Salih
Paşa komutasındaki askeri birlikler 7 Eylül’de birçok yönden Ağrı’ya taarruza
geçmiş fakat ilk aşamada önemli başarılar elde edememişlerdir. Bölgeyi iyi
bilen asiler bir müddet direnseler de yapılan antlaşma gereği İran yolunun
kapanması ve erzak sorunu nedeniyle açlıkla karşı karşıya kalmışlardır. Çaresiz
kalan asiler geniş bir yarma harekatıyla İran’a kaçmak zorunda kalmışlardır. İsyanın
elebaşlarından Şimkanlı Timur, Musa Lezgi, Halit Ağa, Tosun Ağa ve Ali Aksu
yakalanmış ve isyan sona ermiştir.
Kaynak:
Mehmet KÖÇER, Ağrı İsyanı (1926-1930), Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Cilt:14, Sayı:2, Sayfa: 379-388, Elazığ-2004
Yorumlar
Yorum Gönder