Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)'nde Kolektivizasyon ve Kulakların Tasfiyesi
Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nde, 1930’lu yıllardan itibaren devlet
başkanı Stalin’in öncülük ettiği, “Tek Ülkede Sosyalizm” politikasıyla birlikte
inşa edilen “Kolektivizasyon[1]”
yani “Kulakların tasfiye edilmesi[2]”
sloganıyla birlikte yürütülmekteydi. 1935 yılına gelindiğinde Sovyet
ülkesindeki ailelerin yüzde 83.2’si kolektif çiftliklerde çalışıyordu.
Stalin’in
liderliğinde 1936 yılında değiştirilen SSCB Anayasası ile birlikte Sovyet tipi
mülkiyetin kuruluşu nihai olarak belgelenmişti.9 Anayasa değişikliği için V.M.
Molotov tarafından hazırlanıp, 7. Kongre’ye sunulan raporda çok ayrıntılı
bilgilere yer verilmektedir. Rapor, 1935 yılı itibariyle zirai
kolektivizasyonun tamamlanarak, köylü ekonomisinin beşte dördünü oluşturan
kolhozların kendi aralarında birleştiği ve arazinin onda dokuzunun kolhozlara[3] ve
sovhozlara[4]
ait olduğunu belirtmektedir. Yine devlet kooperatiflerinin kurulduğu ve devlet
ticaretinin geliştiği bu dönemde, ekonominin, serbest piyasanın ilkeleri dışında
düzenlenmesi gerektiği savunulmaktadır.
1937
yılındaki İkinci Beş Yıllık Plan’ın sonlarına gelindiğinde sosyalist mülkiyet
içerisinde yer alan fabrikalar, işletmeler, yakıt maddeleri, ulaştırma
kurumları, hammaddeler, toprak ve gayrimenkul, ormanlar ve hayvanların
sayısının ülkenin üretim fonunun % 98.7’sine ulaştığı gözlemlenmiştir.Bununla
birlikte yabancı işgücünün sömürülmesine dayanan kapitalist sistemin yani özel
mülkiyetin ise tamamen tasfiye edildiği de söylemler arasındadır. 1939 yılının
sonuna gelindiğinde kolhoz üyelerinin sayısının Sovyet nüfusununyaklaşık yüzde 46.1’ına denk geldiği(29
milyon), sovhozlarda çalışan sayısının ise 1.760 bin kişiye ulaştığı ayrıca makine
traktör istasyonlarında da 530 bin kişilik bir görevli kadrosunun bulunduğu
belirtilmektedir.
1938
yılına gelindiğindekolektivizasyon işleminin hemen hemen tamamlandığı
belirtilmektedir. 1950’lerdeSovyet devleti kolektif çiftlikleri birleştirmeye
başlamış ve 1972 yılında kolhoz sayısı 254.000’den 32.300’e düşmüştür.
1990’larda ise yönetimsel yapılarında ve mülkiyet biçimlerinde de bir
değişiklik yapılmıştır. Örneğin 1992 yılında kolhozların 7.000’ini devletin
elinde kalmış ve 9.000 kadarı özelleştirilmiştir.
Kolektivizasyona
yönelik belirli çevrelerden yapılan eleştiriler mevcuttur. Kolektivizasyonun
sadece sanayi bölgelerine gidenleri işçi sınıfına sokmakla kalmadığını, aynı
zamanda tarımda çalışan kişileri de bir nevi işçi sınıfına dahil ettiği
vurgulamaktadır. Kolektivizasyon ile birlikte tarım ürünlerinin de
sanayileşmesinin gerekliliğini, köylülerinde üretim araçlarında
özgürleştirildiğini, kalanların ise kolhozlarda yarı-işçi, yarı-köylü,
yarı-köle olduğu belirtilmektedir.
Kolhoz
sistemi, birbirleriyle örtüşmeyen ilkeler içeren karma bir yapı olduğu,
kolhozun makine ve traktör istasyonları ile özel tarlaların sıkıntılı bir şekilde
bir arada yaşamaya zorlandığı fakat ne kooperatif ne fabrika ne de özel tarım
işletmesi olabildiği, bu sebepten bu yapı içerisinde kolektif teriminin
kullanılmasının doğru olmadığı belirtilmektedir. 1930’larda sanayi ve ticaret
alanlarında yapılan geniş kapsamlı ve seri ulusallaştırmanın, devlet ve
kooperatif mülkiyetlerinin “tek başına” egemen olmasına yol açtığı fakat bu
egemenliğin, üretim kapasitelerinin düzeyi, nesnel koşullar ve ekonomik yasalarla
birlikte çelişkili bir halde olduğu söylenmektedir. Diğer bir taraftan kolektifleştirmenin
kulakları tasfiyesiyle birlikte direnişle karşılaşıldığı, hatta kulakların da kolhozlara
zarar verdiği belirtilmektedir.
Kolektivizm
ile birlikte kolektif çiftlik mülkiyetine güçlü bir geçiş yaşanarak kulaklar
tasfiye edilmiş ayrıca sanayileşme için gerek duyulan tarımsal ürünlerin de üretiminin
sağlanacağı bir yapı oluşturulmuştur. Böylece SSCB tarihindeki en ciddi sanayi
hamlesi gerçekleştirilmiştir. Kolektivizm, toplumsal mülkiyete geçmek için
uygun bir politika olarak düşünülmüştür. Çünkü bu yapı içerisinde toprak
mülkiyeti devlete ait olmasına rağmen, toprağı kullanma ve yararlanma hakkı
çiftlik üyelerine bırakılmıştır. Fakat yine de sıkı bir devlet denetiminin
olması bürokrasinin egemenliğine yorumlanmaktadır.
Kaynak:
Bu yazı Menaf TURAN’ın “SSCB’de Toprak
Mülkiyeti” isimli çalışmasından alıntı yapılarak
yazılmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder